رمز المنتج: sirac0066
الماركة: Siraç Yayınevi
Osmanlı âlimi ve müderrisi Dâvûd-i Karsî’nin öğrencilerine Sahîh-i Buhârî okutmadan önce hadis usulüne dair bilgi vermek gayesiyle İmam Birgivî’ye nispet edilen Risâle fî Usûli’l-Hadîs üzerine kaleme almış olduğu şerhtir.
İlim erbabı tarafından pek ilgi gören bu güzide şerh, tercüme edilmiş ve üzerine birçok hâşiye yazılmıştır.
Son dönem Osmanlı âlimlerinden Dâvûd-i Karsî’nin talebelerine Sahîh-i Buhârî okutmadan önce usûl-i hadîs ile ilgili bilgi vermek için İmam Birgivî’nin hadis usulüne dair Risâle fî Usûli’l-Hadîs eseri üzerine kaleme aldığı şerhtir.
Müellif eserinde kapalı olan yerleri şerh ederek açıklamış, kaynaklarını belirtmiş ve metinde bahsedilmeyen bir kısım kaideleri de usûl-i hadis kitaplarından iktibasla (alıntı yaparak) eklemiştir.
Osmanlı medrese kültüründe yetişmiş ve son dönem Osmanlı müellif ve şârihlerinden olan Karsî Rahimehüllâh, yaptığı şerh çalışmasında önceki şârihleri taklit ederek geleneksel çizgiyi devam etmiştir.
Eserin metninde açıklamayı gerekli gördüğü yerlerde ve manalarının üzerinde durulması lazım düşündüğü kelimelerde lügat ve ıstılah anlamlarını vererek belirtmiş ve ardından bunlara dair âlimler arasındaki görüş farklılıklarını ortaya koymuştur. Ayrıca eserinde bazı usûl kaidelerine ve bazı külli esaslara da değinmiştir.
Aynı zamanda metinle şerhi birbirinden ayırmak/belli etmek için, şârihlerin sıkça kullandığı bir yöntem olan; metnin üstüne bir çizgi çekilerek meydana getirilen memzûc şerh tekniğini de uygulamıştır.
Şerhu Usûli’l-Hadîs li’l-Birgivî’de genellikle kaynaklar belirtilmemekle beraber, rivayetlerin sahihliği üzerinde durulmamış, senet ve metin değerlendirmesi de yapılmamıştır.
Ayrıca âyet ve hadisler senetsiz olarak zikredilmiş ve nadiren de olsa zikredilen hadislerde Peygamber Aleyhisselâm ve râvi olan sahâbîlerin isimlerine yer verilmiştir.
Müellif Karsî Rahimehüllâh eserinde selef âlimlerine karşı saygıda kusur etmemiş, Ehli Sünnet’in sabitelerinden de asla ödün vermemiştir.
Nitekim eserde usûl-i hadisin temel konularından zayıf hadis ile amel etme, râvinin bid‘at ehli olması gibi konularda döneminin bazı çarpık ve yanlış düşüncelerine karşı uzunca açıklamalar yapmıştır.
Şüphesiz yaptığı bu izahatlar da ilmi ve kişiliğiyle örnek aldığı, kendisi gibi tavizsiz kimliğiyle bilinen manevî üstadı Birgivî’nin meşhur et-Tarîkatü’l-Muhammediyye eserini kaynak olarak kullanmıştır.
Müellif Rahimehüllâh eserinde genellikle üzerinde ittifak edilen hususlara yer vermiştir. Bundan ötürü ittifakı belirten; -Cumhûr, -Cumhûru’l-Muhaddisîn, -Cumhûru’l-Usûliyyîn, -Cumhûru’l-Muhakkikîn, -İttifâku’l-Ulemâ, -İcmâ‘u’l-Müslimîn gibi kavramları sıklıkla kullanmıştır.
Yanı sıra bazı tartışmalı konulara değinmiş ve bu konularda, önceki müelliflerin görüşlerini serdettikten sonra; “Ben de derim” veya “Bana göre” ifadelerini kullanarak kendi değerlendirmesini de yapmıştır. Bazen de; “İşaret ettiğimiz gibi” ifadesiyle konunun ilk geçtiği yere atıflarda bulunmuştur.
Şüphesiz ilimde çok yönlü bir âlim olan Dâvûd-i Karsî, başta tasavvuf olmak üzere kelam, tefsir, hadis, mantık ve Arap dili gibi farklı farklı alanlarda eserler kaleme almıştır. Şerh ‘alâ Usûli’l-Hadîs çalışmasında farklı müelliflere ait pek çok kaynak kullanmıştır.
Bu güzide eseri kısa hacimli olmasına rağmen her sayfasında en az beş dipnotun bulunması, şüphesiz eserin ilmî ve bir araştırma mahsulü olduğunu göstermiştir.
Eserde usûl-i hadis başta olmak üzere hadis, fıkıh, tasavvuf, Arapça, mantık, kıraat gibi farklı ilimlere ait birçok kitap kaynak olarak kullanılmış ve bu kaynakların çoğu dönemin Osmanlı medreselerinde okutulan eserlerden oluşmuştur.
Bu da müellifin farklı alanlara ilgisini ve vukufiyetini göstermiş ve çok iyi bir eğitim aldığını da yansıtmıştır.
Son dönem Osmanlı müellif ve şârihlerinden olan Dâvûd-i Karsî, aslen Karslı olup, doğum tarihi ve ailesi hakkında yeterli bilgi mevcut değildir.
Ancak bazı kaynaklar onun, Ömer adlı bir oğlunun olduğunu belirtmiştir. Eserlerinin mukaddimesinde kendisini, Dâvûd b. Muhammed el-Karsî el-Hanefî şeklinde tanıtmıştır.
Döneminde ise Dâvûd-i Karsî ve Dâvud Efendi olarak meşhurdur. Bunun yanında daha sonraları Kara Dâvud ve Kara Dâvud Sânî olarak da anılmıştır.
Müellif Karsî, temel medrese ve dini eğitimini Kars’ta yörenin meşhur âlimi Çolak Abdullah Efendi’den almıştır.
Daha sonra İstanbul’a giderek ilim tahsiline devam etmiş ve burada tamamlamıştır. İlim tahsilinden sonra İstanbul’da dönemin önde gelen otoritelerinden Akkirmânî Mehmed Efendi’nin de mümeyyiz olarak bulunmuş olduğu ruûs imtihanında başarılı olmuş ve müderrislik yapmaya hak kazanmıştır.
Ancak kaynaklarda onun imtihan sonrasında (resmi olarak) müderrislik yapmaya başladığını gösteren bir kayda rastlanmamıştır. (Nitekim Osmanlı ilmiye geleneğinde ruûs imtihanını kazananlar, taşra medreselerine müderris olarak tayin edilmişlerdir.)
Ayrıca kaynaklar, onun mülâzemetini tamamladıktan sonra İzmir’in Birgi kasabasına gittiğini kaydetmişse de eserlerinin yazıldığı yer ve tarihlere bakıldığında Dâvûd-i Karsî’nin ilim tahsilini tamamladıktan sonra Mısır’a gittiği anlaşılmıştır.
Mısır’da ilmî yeterliliğini kabul ettirerek ders vermeye başlamış ve talebelerinin ihtiyaçlarına göre de birkaç eser kaleme almıştır.
Mısır’da kısa bir zaman kalan Dâvûd-i Karsî, 1154 senesi gibi tekrar İstanbul’a dönmüş, kısa bir süre kaldıktan sonra kendisine büyük bir hayranlık duyduğu İmam Birgivî’nin memleketi olan Birgi’ye giderek yerleşmiş ve burada Birgi Ulucami Medresesi’nde müderrislik yapmaya başlamıştır.
Daha sonraları 1159 senesinde bir ara Kıbrıs’a gitmiş, bir müddet orada kalarak tedris ve irşad faaliyetiyle meşgul olmuştur. Ayrıca 1162 senesinin Ramazan Bayramı’nda bir ziyaret sebebiyle Lârende’ye (Karaman) giderek orada da bulunmuştur.
Osmanlı medrese kültüründe yetişmiş, son dönem Osmanlı müellif ve şârihlerinden olan Karsî Rahimehüllâh, şüphesiz ilmi ve kişiliğiyle kendisine örnek aldığı manevi üstadı İmam Birgivî gibi dünya malı, makam ve mevkisine değer vermemiş, zâhidâne bir hayat yaşamıştır.
Öyle ki Ehl-i Sünnet akîdesine bağlılığı, ilmi ve takvası ile büyük küçük herkesin ve özelde talebelerinin takdirini kazanmıştır.
Müellif Dâvûd-i Karsî, Birgi Ulucami Medresesi’nde öğretimde bulunurken Arap dili ve edebiyatı başta olmak üzere tefsir, hadis, kelâm, mantık, âdâbü’l-münâzara ve ilm-i mîkât gibi çeşitli alanlarda ders okutmuştur.
Sağlam bir öğretim metoduyla talebe yetiştirmeye çalışırken yanı sıra farklı ilim dallarında Türkçe ve Arapça olarak pek çok eserde kaleme almıştır.
Müellif Dâvûd-i Karsî, hayatının son yıllarını Birgi’de geçirmiş, (muhtemelen) Ağustos 1169 (1756) tarihinde vefat etmiştir. Vasiyeti üzere Birgi’nin dışındaki bir tepe üzerinde medfun bulunan manevî üstadı İmam Birgivî’nin yanına defnedilmiştir.
Mevlâ Teâlâ, Ona ve Birgivî’ye Rahmet Eylesin, Cennetiyle Cemaliyle Müşerref Kılsın. Âmin.
Dönemin Osmanlı medrese kültüründe yetişerek iyi bir eğitim alan Dâvûd-i Karsî, başta tasavvuf olmak üzere kelam, tefsir, hadis, mantık ve Arap dili gibi İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında pek çok eser kaleme almıştır.
Genellikle telif ettiği eserler, kendisinden önce yazılmış ve daha ziyade ders kitabı olarak okutulan eserler olup, özellikle talebelerinin bunlardan istifadesini kolaylaştırmak gayesiyle kaleme aldığı şerh ve hâşiye türü kitaplardır.
Nadide eserleri şöyledir:
Osmanlı’nın kıymetli âlimlerinden biri olan Birgivî Rahimehüllâh,
10 Cemâziyelevvel 929 (27 Mart 1523) tarihinde Balıkesir’de doğmuştur. Asıl adı Takıyyüddin Mehmed olup Birgivî Mehmed Efendi diye şöhret bulmuştur.
Ayrıca ilimdeki yüksekliğinden dolayı İmam Birgivî ismiyle meşhur olmuş ve böyle anılmıştır. Babası Balıkesir’de hocalık-müderrislik yapan Pîr Ali isminde âlim ve faziletli bir kimsedir.
Dedesi Balıkesir Kepsut’a bağlı Bektaşlar köyünden İskender Efendi’dir. Babasının Amcazâdesi yani dedesinin kardeşi Bahâeddinzâde Muhyiddin Mehmed Efendi’dir.
Dedesinin babası, Şeyh Lütfullah Efendi’dir. Annesi ise Meryem Hanım’dır.
Birgivî, kendisinden Mehmed b. Pîr Ali el-Bâlîkesrî diye bahsetmiştir. Eserlerine ve diğer kaynaklara bakıldığında isminin (ittifakla) Mehmed olduğu belirtilmiştir. Ayrıca kaynaklarda birçok lakap ve nisbeleri zikredilmiştir.
Birgili diye de bilinen ve çeşitli sahalarda eser veren büyük Türk âlimi Birgivî, ilk ilmi tahsiline babasının yanında başlamıştır.
Kendisinden Arapça, mantık ve diğer bazı ilimleri okumuş ve bu arada Kur’ân hafızlığını da tamamlamıştır. Daha sonra İstanbul’a gitmiş, Mahmutpaşa mahallesinde Küçük Şemseddin Efendi’den ders almıştır.
Ardından Haseki Medresesi’ne girmiş; dönemin tanınmış âlimlerinden Ahîzâde Mehmed Efendi’nin ve Kızıl Molla lakabıyla tanınmış Abdurrahman Efendi’nin talebesi olmuştur. Buradan icâzet alarak müderrislik yapmaya hak kazanmıştır.
İmam Birgivî icâzet aldıktan sonra Abdurrahman Efendi’nin yanına mülâzım olup ihtisasını tamamlamış ve bir müddet bazı medreselerde müderrislik yapmıştır.
Hocası Abdurrahman Efendi’nin aracılığıyla (Kanûnî döneminde) Edirne kassâm-ı askerîsi olmuş ve bu görevi süresince ders okutmaya devam etmiştir. Ayrıca bu arada camilerde vaaz vermeye başlamış ve halkı Kur’ân ve Sünnet’e uymaya davet etmiştir.
Zamanında kabirler üzerine türbe yapılması, bu yerlerde mum yakılması, ücret karşılığında Kur’ân okunması gibi bid‘atlere karşı çıkmıştır.
Ayrıca bâtıl itikadlarla, kâdîlar arasında rüşvetin yaygınlaşması, zengin çocuklarına ücretle ilmî pâyeler verilmesi gibi meşrû olmayan uygulamalara karşı da son derece mücadele etmiştir.
Ayrıca Birgivî Rahimehüllâh, İmam Züfer’in görüşüne ve örfe dayanarak para vakfetmenin cevazı hususunda fetva veren Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi ve Kadı Bilâlzâde’ye reddiye olarak -İnkâzü’l-Hâlikîn, -Îkâzü’n-Nâ’imîn ve İfhâmü’l-Kâsırîn ve es-Seyfü’s-Sârim adlı risâleleri kaleme almıştır.
Şüphesiz bu mesele Osmanlı ulemâsı arasında tartışılmış ve hatta İmâm-ı A‘zam’ın talebeleri tarafından da farklı görüşler belirtmiştir.
Buna binaen Ebüssuûd Efendi, bu konuda halk arasında fitneye yol açılmaması için Birgivî’ye nasihatte bulunmuş ve kendi fetvasına gerekçe olarak da hayır işlerinin kesilmesi endişesini dile getirmiştir.
İmam Birgivî daha sonraları İstanbul’a gitmiş ve Bayramiyye tarikatı şeyhi Abdullah Karamânî’ye intisap ederek inzivaya çekilmiştir. Edirne’de kassâm-ı askerî (askerî sınıf mensubu kişilerin miraslarını vârisler arasında paylaştıran) iken aldığı paraları defter kayıtlarına göre geri vererek hak sahiplerinden helâllik almıştır.
Ancak Abdullah Karamânî, müridi Birgivî’nin ders ve irşad faaliyetleri için geri dönmesini istemesi (tavsiyesi) üzerine, Sultan II. Selim’in hocası Birgili Atâullah Efendi’nin Birgi’de yaptırdığı medreseye müderris olarak tayin edilmiştir.
Burada ilmî liyakati sebebiyle (kısa zaman içerisinde) tanınmış ve ders almak isteyen pek çok talebe ülkenin her tarafından buraya akın etmeye başlamıştır. Ömrünün geri kalanını Birgi’de tedrîs, telif ve irşad faaliyetleriyle geçirmiş olması sebebiyle Birgili ve Birgivî nisbesiyle meşhur olmuştur.
Fıkıhta Hanefî, itikadda Mâtürîdî olan Birgivî Rahimehüllâh, kişilik bakımından son derece dürüst, hakkı söylemekten çekinmeyen ve asla taviz vermeyen bir ilim adamıdır. Öyle ki hiçbir eserini herhangi bir devlet büyüğüne ithaf etmemiş, aksine yöneticilerde ve görevlilerde gördüğü kusurları tenkit etmiştir.
Özellikle ehli olmayanlara ilmî ve idarî rütbeler verilmesine, kadılar, muhtesipler ve diğer görevlilerin rüşvet almalarına ve her türlü bid‘at ve hurafelere son derece karşı çıkmıştır.
Ayrıca bazı haksız menfaatler elde ettiği, görevliler nezdinde nüfuz sağlayarak devlet işlerine karıştığı gerekçesiyle, Hâce-i Sultânî diye meşhur olan (II. Selim’in hocası) Atâullah Efendi’yi bile ikaz etmiştir.
Birgivî, Osmanlılar döneminde yetişmiş seçkin bir âlim olmasının yanında dinî ve ahlâkî şahsiyeti bakımından da mükemmel bir insandır. Ömrünün sonlarına doğru Birgi’den İstanbul’a giderek Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa’ya memleketteki adaletsizliklerle karşı mücadele etmesi için tavsiyelerde bulunmuştur.
Yüce şahsiyetine bakıldığında onun ne kadar dürüst ve ne kadar cesaretli olduğu görülmektedir.
Ayrıca Birgivî Rahimehüllâh, Bayramiyye tarikatına müntesip olmakla birlikte zamanında Sünnî esaslardan sapmış ve bid‘atler ihdas eden bazı tasavvuf erbabını da eleştirmekten geri durmamıştır.
Öyle ki bazı mutasavvıfların bid‘at ve aşırılıklarını ortaya koyup tenkit etmek üzere el-Kavlü’l-Vasît Beyne’l-İfrât ve’t-Tefrît adlı risâle kaleme almıştır. Her ne kadar bu sebepten dolayı tasavvuf düşmanı olmakla itham edilmişse de bu iddialar yersiz görülmüştür.
Nitekim Birgivî, et-Tarîkatü’l-Muhammediyye eserini telif ederken İmam Gazzâlî’nin İhyâ’ü ‘Ulûmi’d-Dîn eserinden çokça istifade etmiş olması onun Sünnî tasavvufa ne kadar bağlı olduğunu açık bir şekilde göstermiştir.
Ayrıca ünlü mutasavvıf ve Birgivî’nin et-Tarîkatü’l-Muhammediyye eserinin şârihlerinden olan Abdülganî en-Nablusî, onun, Ehl-i Sünnet esaslarına bağlı tasavvuf büyüklerini değil de tasavvuf adına birçok bid‘at ve hurafe ortaya çıkaran sözde mutasavvıfları tenkit ettiğini belirtmiştir.
Bunun yanında talebelerinden Akşehirli Hocazâde Abdünnasîr’ın kaleme aldığı ve meşhur Adalı (Kuşadalı Ahmed Efendi) tarafından da Tercüme-i Evrâd-ı Birgiviyye adıyla Türkçe’ye çevrilen, Birgivî’nin yirmi dört saatlik hayat kesitini anlatan risâlede; onun çok yoğun bir dinî ve tasavvufî hayat yaşadığı görülmektedir.
Birgivî Rahimehüllâh, zamanındaki Osmanlı ulemâsı içinde sosyal gelişmeleri de yakından takip eden az sayıdaki münevverlerden biri olmakla beraber, et-Tarîkatü’l-Muhammediyye başta olmak üzere eserlerinin her devirde büyük ilgi görmesi, onun, ilmî dirayeti yanında dürüst, basiretli, cesur ve sosyal problemler karşısında sorumluluk duygusu taşıyan bir kişilik sahibi olduğunu yansıtmaktadır.
Ömrünün son yıllarında gözlerinden rahatsız olan imam Birgivî, çıktığı bir İstanbul seyahatinde vebaya yakalanmış, 981 yılı Cemâziyelevvel ayında (Eylül 1573 tarihinde) hicrî yıla göre 52 yaşında vefat etmiş, cenazesi Birgi’ye getirilerek defnedilmiştir.
Allah Teâlâ Rahmet Etsin, Sevdikleriyle Haşreylesin. ÂMİN.
Aklî ve naklî ilimlerde dirayet sahibi, velûd bir âlim olan Birgivî Rahimehüllâh, Arap dili grameri başta olmak üzere, ahlâk-tasavvuf, fıkıh, akaid, tefsir, kıraat, hadis gibi sahalarda çoğu Arapça, birkaçı da Türkçe olmak üzere altmışa yakın eser kaleme almıştır.
Eserleri hem halk arasında itibar görmüş hem de medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur.
Nadide eserlerinden bazıları şöyledir: