رمز المنتج: sirac0058
الماركة: Siraç Yayınevi
Mülteka’l-Ebhur, Osmanlı âlimi ve fakihlerinden İbrahim el-Halebi’nin el-Muhtâr, Kenzü’d-Dekâ’ik ve el-Vikâye ile birlikte dördüncü asır Hanefî muhtasar geleneğini en iyi şekilde yansıtan Ahmed b. Muhammed el-Kudûrî’nin el-Muhtasar’ını esas almak suretiyle kaleme aldığı güzide eserdir. Bu kıymetli eser yazıldığı günden günümüze değin çok ilgi görmüş okunmuş ve okutulmuştur. “MÜTÛN-İ ERBAA” Hanefi mezhebinde “mütûn-i erbaa” olarak bilinen müteahhirun devri Hanefî âlimleri arasında meşhur olan dört güzide eser vardır. Bunlar:
Önemle şunu belirtelim ki, Hanefî mezhebi tarihinde “Mütûn-i Erbaa” olarak bilinen müteahhirun devri Hanefî âlimleri arasında meşhur olan dört eser vardır. Bunlar, sekizinci yüzyılın başından itibaren gerek fıkıh eğitimi gerekse fetva ve kazâ faaliyetlerinin temel metinleri olarak kabul edilmiştir.
Mülteka’l-Ebhur, İbrahim el-Halebi Rahimehüllâh’ın mütûn-i erbaa denilen Kudûrî’nin el-Muhtasar’ı ile el-Muhtâr, Kenzü’d-Dekâ’ik ve el-Vikâye gibi Hanefî fıkhının meşhur metinlerini süzerek kaleme aldığı en meşhur eseridir. 17.000’den fazla fıkhî meseleyi ihtiva eden Mülteka’l-Ebhur, Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuş, aynı zamanda kadıların ve müftülerin başvuru kaynaklarından birini teşkil etmiştir. Mülteka’l-Ebhur, Molla Hüsrev’in Dürerü’l-Hükkâm’ı ile birlikte Osmanlı Devleti’nin yarı resmî hukuk külliyatı niteliğini taşıyan eser birçok defa basılmış olup üzerine elliden fazla şerh yazılmıştır.
Mülteka’l-Ebhur üzerine müellifi İbrahim el-Halebî daha hayattayken birçok şerh yazılmıştır. Müellifin talebesi Süleyman b. Ali el-Karamânî’nin günümüze ulaşmayan şerhi, Mültekâ şerhlerinin ilkidir. Mekke’den Kırım’a, Filibe’den Kahire’ye kadar Osmanlı coğrafyasının hemen her yerinde Mültekâ üzerine şerh yazılmıştır.
Osmanlı’nın mümtaz âlimlerinden ve fakihlerinden biri olan İbrahim el-Halebi Rahimehüllâh (doğum tarihi kesin olmamakla beraber) Haleb’te doğmuştur. İlk dönemlerinde bir sanatla meşgulken gördüğü bir rüya üzerine ilme yönelmiştir. Temel eğitimini Haleb’te görmüş yanı sıra Şam’da da bazı âlimlerden ders almıştır.
İbrahim el-Halebi başlangıçta Kahire’ye giderek yedi sene kadar akli ilimleri tahsil etmiş ve Haleb’e dönmüştür. Sonrasında kendisine ilim okumaktan maksadın nakli ilimleri tahsil etmek olduğu söylenmiş bunun üzerine Şam yoluyla Hicaza gitmeye karar vermiştir. Şam’a gelince Ebü’l-Mevâhib b. Abdülbâkî, İlyâs el-Kürdî, Muhammed Habbâl, Şihâbüddîn Ahmed el-Gazzî gibi âlimlerden okumuştur. Ayrıca tasavvuf yolunda ise Abdülganî Nablüsî Rahimehüllâh’tan istifade etmiştir. Sonraları Hicaz yolculuğuna devam ederek Mekke-i Mükerreme’ye varmış ve orada bulunan ilim erbabından da istifade etmiştir. İbrahim el-Halebi Rahimehüllâh, Mekke-i Mükerreme’de nakli ilmini de tamamladıktan sonra tekrar Kahire’ye dönmüş ve orada bulunan Hanefî mezhebinin büyük âlimlerinden Seyyid Ali ed-Darîr’den ilmi çalışmasını devam ettirmiş ve çokça istifade etmiştir. Aynı zamanda bu büyük âlimin ders vermede yardımcısı ve vekili olmuştur. Ayrıca Kahire’de Şeyh Mûsâ el-Hanefî, Şeyh Süleymân el-Mansûrî, Şeyh Sâlim en-Nefrâvî, Ahmed b. Abdülmün‘im ed-Demenhûrî, Ali İmâdî, Muhammed b. Yûsuf, Mensûr el-Menûfî gibi âlimlerden de istifade ederek bir çoğundan icâzet almıştır. Zahiri ve batıni ilmini ikmal ettikten sonra bir müddet tedris faaliyetin te bulunan İbrahim el-Halebi Rahimehüllâh, yüksek ilmi ve üstün şahsiyeti sebebiyle kısa bir süre içerisinde çok geniş ders halkası kurmuş ve birçok talebe yetiştirmiştir. İcazet aldıktan sonra tedrisat döneminde ilk okuttuğu kitap Dürrü’l-Muhtâr kitabı olup, yanı sıra Hidâye ve başka kitapları da okutmuştur.
İlmi, zekâsı ve ifadesinin kuvvetliliği sebebi ile kısa sürede meşhur olan İbrahim el-Halebi, bir müddet talebe yetiştirdikten sonra 906 (1500) yılı civarında İstanbul’a gelerek yerleşmiştir. Burada çeşitli camilerde imamlık ve tedris faaliyeti yaptıktan sonra Fâtih Camii’ne imam olmuş ve ilmi faaliyeti burada da devam ettirmiştir. Aynı şekilde Sultan Selîm ve Ayasofya Câmii medreselerinde ve Süleymaniye Medresesi’nde de dersler vermiştir.
İbrahim el-Halebi Rahimehüllâh, son derece mütevazi bir hayat sürmüş, yumuşak huyluluğu ve nezaketiyle tanınmıştır. Hemen hemen bütün zamanını ibadete ve ilme adamış, ilmi kişiliği olarak özellikle fıkıh, tefsir, kıraat ve hadiste otorite kabul edilmiştir. İstanbul da bulunduğu zaman zarfında Şeyhülislâmlık ve Kadı askerlik makamlarına gelecek zatların da bulunduğu birçok âlime-ilim erbabına hocalık yapmıştır. Ömrünün sonlarına doğru, yaşı ilerlemiş ve bünyesi de zayıflamış olmasına rağmen, ilme olan düşkünlüğünden dolayı gece-gündüz kitap mütalaa etmiş ve teliflerde bulunmuştur. Son söz olarak; İbrahim el-Halebi Rahimehüllâh, Sâdî Çelebi’nin Fatih’te yaptırdığı Dârülkurrâ’ya müderris olarak tayin edildiği görevinde iken doksan küsur yaşlarında vefat etmiş ve Edirnekapı Mezarlığı’na defnedilmiştir. “Allah Teâlâ Rahmet Etsin, Fakihlerle Haşreylesin” Âmin.
İbrahim el-Halebi Rahimehüllâh, birçok eser kaleme almış olup risâlelerinin çoğu kendi zamanında tartışma konusu edilen meselelerle alakalıdır.