Ürün Kodu: sirac0060
Marka: Siraç Yayınevi
Mir’âtü’l-Usûl, Fatih Sultan Mehmet devrinin büyük âlimi ve müftüsü Molla Hüsrev’in kaleme aldığı usûl-i fıkha dair eseridir. Meseleleri diğer mezheplerin delilleriyle karşılaştırarak getirmesi ve genişçe açıklamasıyla usûl-i fıkıh alanında tercih edilen eser olmuştur. Şüphesiz Osmanlı medreselerinde yüzyıllarca okutulmuş, ilim erbabı tarafından pek ilgi görmüştür.
Usûl-i fıkıh, kelime anlamıyla fıkhın asılları veya fıkhın kaideleri anlamına gelir. Fıkıh kelimesi sözlükte, bir şeyi derinlemesine kavramak demektir. Istılahta ise İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe, (معرفة النفس ما لها وما عليها) kişinin lehine ve aleyhine olan (hükümleri) bilmesi şeklinde tarif etmiştir. Usûl kelimesi el-asl kelimesinin çoğuludur. Kök, esas, kaide anlamlarında kullanılır. Usûl-i Fıkıh terkibinde ise, esas ve kaide anlamları kastedilebilir. Buradan hareketle Usûl-i Fıkıh ilmi için, fıkıh ilminin delillerini ve bu delillerden hüküm çıkarma yöntemlerini inceleyen ilim, denilebilir.
Bu ilimle ictihadların nasıl yapıldığı ve fıkhî/hukuki hükümlerin nasıl elde edildiği öğrenilir. Müctehid imamların helal, haram, mendup, sünnet, sahih, fasid diye ulaştığı hükümlere neden ve nasıl ulaştığını görmemizi ve bilmemizi sağlar. Bu saydığımız faydalar sebebiyle tarih boyunca İslam âlimleri bu sahaya çok önem göstermişlerdir. Metinler yazmış ve onları açıklama sadedinde şerh ve haşiyeler kaleme almışlardır.
Bu ilmin en önemli metinlerinden birisi de Sultan Fatih devrinin büyük âlimi Molla Hüsrev’in kaleme aldığı Mirkâtü’l-Vüsûl ilâ ‘İlmi’l-Usûl ve şerhi Mirâtü’l-Usûl isimli eseridir. Molla Hüsrev’in kitabının özelliği, bütün konuları genişçe itirazlarına yer verip cevaplarını vererek anlatmasıdır. Kitabını mantık dili ve kurallarına uygun aklî taksimler ile kaleme almıştır. Görüşlerinde Hanefî mezhebindeki genel kabulünü tercih edip Irak ekolünü takip etse de yer yer kendi görüşlerini ve tercihlerini sebepleriyle birlikte açıklar. Özellikle usûl-i fıkıh ilmine yapılan tarife itirazlar getirmiş kendisi tarifi yenilemiştir. Molla Hüsrev, Pezdevî’nin konu tertibini esas alır. Kitabı iki ana bölüme ayırmış, deliller ve hükümler olarak ele almıştır.
Osmanlı âlimi ve müftüsü Molla Hüsrev, Fâtih Sultan Mehmed’in döneminde yaşamış mümtaz bir şahsiyettir. Asıl ismi Mehmed olup, kaynaklarda Mehmed b. Ferâmuz b. Ali olarak babasının ve dedesinin ismi de zikredilmiştir. Neseb olarak Türkmen kabilesi olan Varsaklar’dandır.
Molla Hüsrev ve ailesi hakkında yeterince bilgi bulunmamakla beraber bazı kaynaklarda, babasının sonradan Müslüman olan Rum veya Frenk asıllı olduğu gibi rivayetler mevcuttur. Aynı şekilde Kürd olduğu iddiası da bulunmaktadır. Ancak bu rivayetler yanlıştır. Nitekim tarihçilerin çoğuna göre Türkmen boyundandır. Aynı zamanda dedesinin isminin Ali olarak geçmesinden dedesinin Müslüman olduğu babasının sonradan Müslüman olması rivayetinin yanlış olduğu anlaşılmaktadır. 843 (1439) yılı başlarına ait bir satış belgesinde Molla Hüsrev’in adı, Mehmed b. Ferâmurz b. Hoca Ali şeklinde geçmektedir. (Bk. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 172). Ayrıca tabakat yazarlarından Şemseddin es-Sehâvî (ö. 902/1497), adını Mehmed b. Ferâmurz b. Ali Muhyiddin Hüsrevî, Kâdı Bursa şeklinde zikrederek, dedesinin adının Ali olduğunu açıkça belirtmiştir (Bk. ed-Dav’ü’l-Lâmi‘, 8/279). Bursa’lı Tahir Efendi, başlık olarak şu ifadeleri kullanmış Hüsrev Mehmed Efendi Sivasî (Molla Hüsrev) hayatını anlatırken ise Tokat civarındaki Türkmenlerden Arsak (Varsak) kabilesindendir, demiştir. (Bk. Osmanlı Müellifleri, 1/292). İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise, Molla Hüsrev’in babasının Yozgat civarında Yerköy’de bulunan bir Türkmen aşiretine mensup olduğunu ileri sürmüştür (Bk. Osmanlı Tarihi, 2/656). Refik Ahmed Sevengil de aynı şekilde Molla Hüsrev için Yozgatlıdır, bir Türkmen aşiretine mensuptur, demiştir (Bk. Fatih Devrinde Alimler, Sanatkârlar, s. 48). Zuhuri Danışman Molla Hüsrev hakkında sadece, Rivayete göre Türkmen Varsak kabilesine mensuptur. Kargın köyünde doğmuştur, şeklinde genel bir ifade kullanmıştır (Bk. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, 5/232). Netice olarak, Molla Hüsrev, Sivas, Tokat ve Yozgat arası bir köyde dünyaya gelmiştir.
Molla Hüsrev küçük yaştayken babası vefat edince eniştesi Hüsrev Bey’in himayesine verildi. İlk başlarda Hüsrev Kaynı olarak lakap takılmış daha sonra bizzat eniştesinin ismini almış ve Molla Hüsrev olmuştur. Kaynaklarda ilk eğitimini Rum vilayetinde aldığı geçmektedir. Sonrasında Bursa’da Molla Fenâri’nin oğlu Yûsuf Bâlî’den icâzet aldı. Ardından Edirne’ye gitti ve orada Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin öğrencilerinden Burhâneddin Haydar Herevî ile Molla Fenarî’nin talebesi Molla Yegân ve Şeyh Hamza gibi Osmanlı âlimlerinden okudu.
Edirne Şah Melek Medresesi’nde ve Çelebi Medresesi’nde müderrislik yaptı. II. Murad’ın tahtını Sultan Mehmed’e bırakmasıyla Kazaskerliğe getirildi. II. Murad’ın tahta tekrardan geçmesiyle Sultan Mehmed ile Manisa’ya dönmediği Edirne’de Kadılık yaptığı rivayet edilmiştir. Taşköprizâde, Sultan Fatih ile Molla Hüsrev’in arasındaki şu konuşmayı nakleder: Sultan Fatih saltanatı babasına bıraktığında onunla beraber görev alanlar onu yalnız bırakır, görevlerine devam ederler. Kazasker makamında olan Molla Hüsrev ise görevini bırakır ve Sultan Fatih’in yanına gelir. Sultan Fatih görevine devam etmesini söylediğinde, Molla Hüsrev, güzel ahlak sahibi olan kimse, sultanlık döneminde beraberken azledildiği zamanda da yanında olur, diye cevap verir. Bu cevap Sultan Fatih’in hoşuna gitmiş, böylelikle sevgisini kazanmıştır. Molla Hüsrev, mihrâbın yanında namazını kılardı. Cuma günleri Ayasofya Camii’ne girdiği zamanda bütün cemaat ayağa kalkar ve yolunu açardı. Sultan Fatih bu manzarayı gördüğünde kendisiyle gurur duyar, vezirlerine, işte zamanın Ebû Hanîfe’si diye Molla Hüsrev’i överdi. Sultan Mehmed’in ikinci defa tahta geçmesiyle Kazaskerliğe dönmedi. İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’in vefat etmesiyle İstanbul kadılığına getirildi, Galata ve Üsküdar kadılıkları ve Ayasofya Medresesi müderrisliği kendisine verildi. Sultan Mehmed Han, bu dönemde bir velime düzenlemişti. Molla Gürânî’ye bir haberci gönderdi ve onun nerede oturmak istediğine dair izin istedi. Molla Gürânî kendisine gelen kişiye, bizim için oturmak lazım değildir, hizmet bizimdir. Bize layık olan odur ki, ol mecliste cülus itmeyüp ikamet-i hizmet mevkıfında kıyam iderüz, dedi. Bu cevap Sultan Mehmed Han’a ulaşınca, o da sağını Molla Gürânî, sol tarafını da Molla Hüsrev için ayırdı. Molla Hüsrev bu duruma razı olmadı ve Fâtih’e bir mektup yazarak şöyle dedi: Benim ol meclis-i hümâyuna varmaduğum gayret-i ilmiyyemin iktizâsıdır. Molla Hüsrev bu mektubu Dîvân-ı Âli’ye gönderdi. Gemiye bindi ve Bursa’ya gitti. Burada bir medrese inşa etti ve orada ders verdi. Aynı zamanda Molla Hüsrev, İstanbul’da birçok camii ve medrese yaptırmıştır. Fatih Sultan Mehmed, Molla Hüsrev’i tekrardan İstanbul’a davet etti ve Fetva makamına getirdi. Yaklaşık olarak 10 sene İstanbul’da ikamet ettikten sonra 885 (1480) yılında İstanbul’da vefat etti, cenazesi Bursa’ya götürülerek Hüsrev Medresesi’nin hazîresine defnedildi. Kabri, Emir Sultan hazretlerinin kabrine 5 dakikalık mesafededir. Allah Teâlâ Rahmet Eylesin, Sevdikleriyle Haşreylesin. Âmin.
Molla Hüsrev orta boylu ve büyük sakallı bir kimseydi, maddi durumu iyi olmasına rağmen kendisine çok hizmet edilmesini istemez kendi işini kendi görürdü, her gün bir miktar yazmayı âdet edinmişti, yazısı çok iyiydi. Aynı zamanda ağırbaşlı, mütevazi ve vakur bir kimseydi. Kendisini ilme adamış gündüzünü halk ve talebelere, gecesini eserlerine ayırmış gerçek bir ilim adamıydı. Molla Hüsrev, İstanbul’un Fatih ilçesine ait Vefa semtinde bulunan Molla Hüsrev Camii (Vefa/Eminönü), yine Fatih ilçesinde bulunan Molla Hüsrev Camii (Küçük Mustafa Paşa Mescidi) ve Molla Hüsrev Camii (Sofular Mescidi) ile Bursa’da Zeynîler Camii’nin güneyinde bulunan Molla Hüsrev Medresesi’ni kendi şahsi imkanlarıyla yaptırmıştır. Adı geçen bu camiler ve medresesi için, İstanbul’un ticaret bakımından önemli merkezleri olan Beyazıt ve Mahmut Paşa gibi semtlerinde, 179 dükkân, 42 hücre (oda), Bursa’da 2 dükkân ve 9 ahır vs. olmak üzere toplam 72.603 akçe gelirli vakıf bırakmıştır. Molla Hüsrev’in vakfettiği dükkanlarından 160 tanesi Beyazıt’taki Kapalıçarşı’da (Büyük Çarşı/Bedestan) bulunmaktaydı.
D**** İ****** | |
12 Haziran 2024 | |
Eser güzel basılmış olmasına ve kenardaki notlar dipnotta verilmesine rağmen tahkiki oldukça problemli. Neşri baştan sona inceledim. Neşirde müellife ait bir nüsha kullanılmış olmasına rağmen metinde müellif nüshasının değil, kayıtlı metnin esas alınmış olması oldukça önemli bir eksikliktir. Bu sebeple esas alınan kayıtlı metindeki hatalar neşre de olduğu gibi yansımış. Hepsi değil fakat bazı yerlerde müellif nüshasındaki farklılıklar dipnotta verilmiş. Halbuki müellif nüshasının esas alınması tahkikin vazgeçilmez kurallarından biridir. Bunun dışında neşredenlerden kaynaklanan değişik türden oldukça fazla hata mevcuttur. |