رمز المنتج: sirac0012
الماركة: Siraç Yayınevi
İlcâmü’l-Avâm, Hüccetü’l-İslâm İmâm-ı Gazzâlî Rahimehüllâh’ın vefatından kısa bir süre önce kaleme aldığı; Haşviyye mezhebi mensuplarının teşbih ve tecsîme dair görüşlerini eleştirilerek kendilerinin Selef’in temsilcisi oldukları yolundaki iddialarını reddettiği kıymetli eseridir. Bu güzide eserde, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde geçen müteşâbih lafızların nasıl anlaşılması gerektiğine dair naklî ve aklî deliller zikredilerek beyan olunmuş ve ehil olmayan kimselerin bu meseleler ile meşgul olmamaları gerektiği ifade edilmiştir.
Eserin tam adı; İlcâmü’l-‘Avâm ‘an ‘İlmi’l-Kelâm’dır. Eş‘arî kelâmcısı, Şâfiî fakihi, mutasavvıf ve bir çok ilimde mütebahhir olan İmâm-ı Gazzâlî Rahimehüllâh tarafından; genelde müteşâbihat konusu hakkında özelde ise Haşviyye mezhebi mensuplarının teşbih ve tecsîme dair görüşlerini eleştirilerek kendilerinin Selef’in temsilcisi oldukları yolundaki iddialarını reddetmeye dair kaleme aldığı nadide eseridir. Gazzâlî Rahimehüllâh, bu risalesinde Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde geçen müteşâbih lafızların nasıl anlaşılması gerektiğine dair naklî ve aklî deliller zikredip beyan etmiştir. Ayrıca ehil olmayan avam kimselerin bu (müteşabih) meseleler ile meşgul olmamaları gerektiğini ve âlimlerin bu hususta kendilerine yöneltilen sorulara karşı insanları, ibadet ve şer‘î ilimleri öğrenmek gibi daha faydalı işlere yönlendirmesinin gerekli olduğunu ifade etmiştir. İlcâmü’l-‘Avâm ‘an ‘İlmi’l-Kelâm, üç kısımdan oluşmaktadır. Birinci bölümde; Selef (sahâbe ve tâbiîn)’in teşbih ve temsil konusundaki gerçek görüşü açıklanmıştır. İkinci bölümde; aklî ve naklî deliller zikredilerek Selef’in görüşünün hak, ona karşı olan görüşlerin ise bid‘at olduğu ifade edilmiştir. Üçüncü bölümde; konuyla alakalı bazı meseleler tartışılmış, hadislerde zikredilen teşbih ve temsili çağrıştıran kavramların neden yer almış olabileceğine değinilmiş, bu husustaki yanlış kanaatlerin nasıl düzeltilebileceği beyan edilmiş ve tasdikin mertebeleri gibi konulara yer verilmiştir.
Eş‘arî kelâmcısı, Şâfiî fakihi, mutasavvıf ve büyük İslâm düşünürü olan Gazzâlî Rahimehüllâh, 450 (1058) yılında İran’ın Horasan bölgesinde, Tûs şehrinde (bugünkü Meşhed’de) dünyaya gelmiştir. Nisbesiyle beraber tam ismi, Zeynüddin, Hüccetü’l-İslâm, Ebû Hâmid, Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî eş-Şâfiî’dir. Hüccetülislâm, Zeynüddin gibi lakaplarla çokça anılmıştır. Künyesi Ebû Hâmid olmakla birlikte, Hâmid adında bir oğlunun olup olmadığı bilinmemektedir. Ayrıca doğmuş olduğu kasabaya nisbetle kendisine Tûsî ve adını bile unutturacak derecede meşhur Gazzâlî nisbesiyle de anılmıştır.
Hüccetülislâm Gazzâlî Rahimehüllâh, ilim tahsiline Tûs-Meşhed’de başlamış, temel öğrenimini aldıktan sonra 465 (1073) senesinde Ahmed b. Muhammed er-Râzkânî (Râzekânî)’den fıkıh dersleri okumuştur. Burada eğitimini tamamladıktan sonra Cürcân şehrine gitmiş, orada Ebü’l-Kâsım İsmâil b. Mes‘ade el-İsmâilî’den dersler almıştır. Daha sonra Nişabur’a giderek Nizâmiye Medresesi’nde İmâmü’l-Haremeyn Cüveynî’den kelâm, mantık, felsefe vb. ilimler okumuş ve Nişabur’da bulunan Kuşeyrî’nin öğrencisi Ebû Ali Farmedî’den tasavvuf dersleri almıştır. Cüveynî’nin 478/1085 senesinde ölümü üzerine Nizâmülmülk tarafından Bağdat Nizâmiye Medresesi’nin müderrisliğine getirilmiştir. el-İktisâd fi’l-İ‘tikâd, İlcâmü’l-Avâm, Tehâfütü’l-Felâsife, Mi‘yârü’l-‘İlm gibi birçok güzide eserin sahibi Gazzalî Rahimehüllâh, Nizâmiye Medresesi’nde baş müderrislik yaparken içlerinde tanınmış Hanbelî âlimlerinden Ebü’l-Vefâ İbn Akîl ve Ebü’l-Hattâb el-Kelvezânî’nin de bulunduğu 300’e yakın öğrenciye ders vermiş, tasnif faaliyetlerine devam ederek bir çok eser kaleme almış ve öte yandan da felsefe üzerine incelemeler yapmıştır. Yapmış olduğu araştırmalar sayesinde, Meşşâî-İşrâkî felsefeyi derinden kavramış, felsefe hakkında edindiği yeni bilgileri gözden geçirmiş ve yaptığı değerlendirmelerle filozofların doğru ve yanlış görüşlerini şüpheye yer bırakmayacak şekilde tesbit etmiştir. Sonrasında Bâtınîlik incelemelerine koyulmuş, onların düşünce ve ilkelerini tanımlamıştır. Ardından tasavvuf hakkında incelemelere yönelmiş öncelikle Kuşeyrî’nin er-Risâle’sini yeniden gözden geçirerek başlamış, ardından Muhâsibî’nin er-Ri‘âye li-Hukûkıllâh’ı ve diğer eserleriyle Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Kûtü’l-Kulûb’u, Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Bekir eş-Şiblî, Bâyezîd-i Bistâmî gibi tasavvuf büyüklerinden intikal eden mirası da tetkik ederek elde edilmesi mümkün olan bütün bilgileri kazanmış ve önde gelen mutasavvıfların nazarî mahiyetteki görüş ve düşüncelerinin künhüne vâkıf olmuştur. Elde ettiği bu birikim sayesinde tasavvufun en gizli ve derin noktalarına ulaşmanın nazarî öğrenimle değil zevk ve hal ile, sıfatları değiştirmekle mümkün olacağı kanaatine varmıştır. Gazzâlî Rahimehüllâh, kelâm, felsefe, Bâtınîlik ve tasavvuf hakkındaki son çalışmasının ardından derin bir bulanıma girmiş, her kes tarafından gıbta edildiği Nizâmiye Medresesi’ndeki baş müderris şöhreti ve saygınlığı, onu, her gün geçtikçe ruhi bulanımını artırmıştır. Birçok defa Bağdat’tan ayrılmaya niyetlenmiş olsa da şöhreti ve mevkiini terk etmeye razı olamamıştır. Ancak zamanla kendisinde şüphe krizi baş göstermiş, psikolojik depresyonlara hatta fizyolojik rahatsızlıklara yol açmış, iştahsızlık ve hazımsızlık çekerek takatten düşmüştür. Böylece ders anlatmakta zorlanıyor ve ruhen erimeye başlamıştır. Tabipler kendisine ilâçlı tedavinin sonuç vermediğini görmüş, hastalığının psikolojik sebeplerden kaynaklandığı ve tedavisinin de o yolla olması gerektiğini belirtmişlerdir. Gazzâlî Rahimehüllâh, ruhi bulanımlar içerisinde halden hale girerken; sonunda Bağdat’tan ayrılmaya karar vermiş, ailesine yetecek miktardan fazla olan bütün malını ihtiyaç sahiplerine dağıtmış ve medresedeki yerini kardeşi Ahmed el-Gazzâlî’ye bırakarak 488 yılının Zilkade ayında (Kasım 1095) Bağdat’tan ayrılmıştır. Öncelikle Şam’a gitmiş ve iki yıla yakın bir süre orada kalmıştır. Bu zaman zarfında Emeviyye Camii’ne çekilerek nefsini terbiye etmek, ahlâkını güzelleştirmek ve kalbini arındırmak maksadıyla riyâzet ve mücâhede ile meşgul olmuş, ardından Kudüs’e gitmiş ve bir süre de orada inzivâ hayatı yaşamıştır. Daha sonrasında hac farîzasını yerine getirmek, Mekke ve Medine’nin bereketlerinden nasibini almak ve Resûlüllâh Sallallâhü Aleyhi ve Sellem’i ziyaret etmek düşüncesiyle Hicaz’a gitmiştir. Burada belli bir müddet kaldıktan sonra tekrar Bağdat’a dönmüş ve Nizâmiye Medresesi’nde üç yıl kadar ders vermeye devam etmiştir. Rahimehüllâh, inziva döneminde birçok güzide eser kaleme almış olup onlardan bazıları şunlardır:
Hüccetülislâm Rahimehüllâh, 499 senesinin (Temmuz 1106) Zilkade ayında inziva hayatını bırakarak tekrar Nizâmiye Medresesi’nde dönmüş ve öğretim görevine başlamıştır. Fakat yeni bir sükûnet hayatının özlemi, sağlığının hocalık faaliyetlerini zorlaştıracak ölçüde bozulmaya yüz tutması vb. sebeplerden ötürü üç yılı aşkın tedris hayatından sonra buradaki vazifesini bırakıp memleketi Tûs-Meşhed’e dönmüştür. Burada evinin yanına fukaha için bir medrese, sûfiyye için de bir hangâh yaptırmıştır. Ayrıca ömrünün son demlerini ders okutmak, gönül ehlinin sohbetlerine katılmak ve eser yazmakla geçirmiştir. Gazzâlî Rahimehüllâh, 14 Cemâziyelâhir 505 (18 Aralık 1111) tarihinde vefat etmiş ve Tûs’ta ünlü şair Firdevsî’nin mezarının yakınına defnedilmiştir. Allâh-ü Teâlâ, Hüccetülislâm’a Rahmet Etsin, Cennetiyle Cemâliyle Müşerref Kılsın ve Sevgili Peygamberine Komşu Eylesin Âmin.
Hüccetülislâm olarak meşhur olan ve kendinden sonra gelen düşünürlerin büyük bir bölümünü etkilemiş olan Gazzâlî Rahimehüllâh, pek çok güzide eser kaleme almıştır. Bunlardan bazıları alanlarına göre şöyledir: