Ürün Kodu: sirac0063
Marka: Siraç Yayınevi
İşârâtül-Merâm, Osmanlı âlimlerinden Beyâzîzâde Ahmed Efendi’nin Ebû Hanîfe’nin itikadî görüşlerini ele aldığı el-Usûlü’l-Münîfe adlı eserine yine kendisinin yazdığı şerhtir. Beyâzîzâde Rahimehüllâh, Mâtürîdîler ile Eş‘arîler arasındaki görüş farklarının 50 civarında olduğunu ikrar etmiş ve bunlardan 36 tanesini İşârâtül-Merâm’ın da zikretmiştir. Beyâzîzâde Ahmed Efendi, el-Usûlü’l-Münîfe eserinin ilâhiyyât, kader ve nübüvvet bahislerini içeren kısmını -İşârâtü’l-merâm min ‘İbârâti’l-İmâm- adıyla şerh edip dördüncü Mehmed’e arzetmiştir.
Beyâzîzâde Ahmed Efendi’nin Ebû Hanîfe’nin itikadî görüşlerini derlediği güzide eseridir. Tam olarak ismi, yazma nüshaların birçoğunda, el-Usûlü’l-Münîfe li’l-İmâm Ebî Hanîfe’dir. Bazı tabakat kitaplarında ise Beyâzîzâde’nin eserleri sayılırken bu isimde bir eserine yer verilmemiştir. Beyâzîzâde Rahimehüllâh, eserinin ilk sayfasında Ebû Hanîfe’nin itikadî görüşlerini bir araya getirmeye yönelik “el-Usûlü’l-Münîfe li’l-İmâm Ebî Hanîfe” olarak bir ifade kullanmış, ancak kütüphanelerdeki yazmaların büyük çoğunluğunda eserin adı el-Usûlü’l-Münîfe li’l-İmâm Ebî Hanîfe diye kaydedilmiştir. Bazı nüshaların iç kapağında ise Usûlü’d-Dîn şeklinde yazılmıştır. Müellif Rahimehüllâh, büyük imama ait görüşlerin kendisine babası tarafından, babasına da iki kanaldan aktarıldığını kaydetmekte ve bu silsilelerde yer alan kimselerin isim zincirini vermektedir. Beyâzîzâde eserini kaleme alırken büyük oranda Ebû Hanîfe’nin el-Fıkhü’l-Ekber, el-Fıkhü’l-Ebsat, el-‘Âlim ve’l-Müte‘allim, er-Risâle, el-Vasıyye adlı risâlelerinden ve bunlara yazılan şerhlerden yararlanmıştır. Bu güzide eser (el-Usûlü’l-Münîfe), bir mukaddime, üç bab ve otuz iki fasıldan meydana gelmiştir. Mukaddimesinde fıkhın ve özellikle akaid-kelâm ilmi diye isimlendirilebilecek İslâmî hükümlerin dinî hayattaki önemi üzerinde durulmuştur. Ashâb-ı kirâmın bu tür konularla meşgul olmayışını, kendilerine savaş açacak düşmanları bulunmayan toplulukların silâhlanmaya gerek görmemesine benzetilmiştir. Yanı sıra zaruret dışında yeni görüşlere asla meyledilmemesi öğütlenmiştir.
Osmanlı âlimi ve kazaskeri olan Beyâzîzâde Ahmed Efendi, 1044 (1634) yılında İstanbul’da doğmuştur. İstanbul kadılarından Bosnalı Beyâzî Hasan Efendi’nin oğludur. Babasının ismine izâfeten Beyâzîzâde lakabıyla anılmıştır. İlk tahsilini İstanbul’da başlayıp tamamlamış olan Beyâzîzâde, Molla Çelebi lakabıyla meşhur olan Muhammed b. Ali el-Âmidî’den ders almış ve Şeyhülislâm Ebûsaid Mehmed Efendi’den de mülâzemet almıştır. Beyâzîzâde Ahmed Efendi, Edirne ve İstanbul’da çeşitli medreselerde müderrislik yapmış ve bu arada Sahn-ı Semân ve Süleymaniye medreselerinde ders verecek konuma yükselmiş ve buralarda ders okutmuştur. Halep başta olmak üzere Bursa, Mekke ve İstanbul kadılıklarında görev aldıktan sonra 1680’de Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir. Osmanlı imparatorluk tarihinde tek örnek olarak dikkatleri çeken ve tarihlerde “Vak‘a-i Recm” olarak geçen hadise, Beyâzîzâde Ahmed Efendi’nin Rumeli kazaskerliği sırasında meydana gelmiş ve zina isnadıyla suçlanan şahısların recmine dair kararı bizzat kendisi vermiştir. Derin bir kelâm ve fıkıh ilmine sahip olan Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İtikadî meselelerde Ebû Hanîfe ve Mâtürîdî Rahimehümüllâh’ın görüşlerine bağlı kalmış ve eserlerinde de bu görüşlere geniş yer vermiştir. Kendisi, Ebû Hanîfe’nin kelâmla ilgili eserlerinin şârihi olarak tanınmış-meşhur olmuştur. Kelâm ilminin Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’e dayandığını, Ehl-i Sünnet kelâmcılarının kullandıkları delillerin Kur’ân-ı Kerim’den alınmış olduğunu her daim savunmuştur. İşârâtül-Merâm sahibi Beyâzîzâde’ye göre dinde her şeyden önce öğrenilmesi gereken en önemli şey inanç konularıdır. İnanç alanında mutlak anlamda taklidi benimseyenler aklı-akıl yürütmeyi terk ettikleri-bıraktıkları için âsi durumuna düşüp cezayı hak etmişlerdir. Selef âlimlerden kelâm ilmine karşı nakledilmiş sözlerin ehl-i bid‘at kişilerin kelâmı için söylendiği bilinmelidir. Beyâzîzâde Ahmed Efendi, Mâtürîdîler ile Eş‘arîler arasındaki görüş farklarının 50 civarında olduğunu söylemiş ve bunlardan 36 tanesini İşârâtü’l-Merâm adlı kitabında zikretmiştir. İlâhî dinlerin özünün (inanç esaslarının) bir olduğunu, itikadda neshin (değişmenin) câri olmadığını, sadece fer‘î ahkâmın değiştiğini belirtmiştir. Beyâzîzâde Ahmed Efendi yüksek ilminin yanında devrinin önde gelen ta‘lik hattatlarından biridir. Meşhur hattat Derviş Abdi Mevlevî’den dersler almış ve kendisinin de bazı ta‘lik meşkleri olmuştur. Biyografi âlimi, mutasavvıf ve hattat olan Müstakimzâde Süleyman Efendi, onun hurde ta‘liki devrinde en iyi yazan hattat olduğunu söylemiştir.
Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İstanbul Çubuklu’daki yalısında münzevî bir hayat geçirdikten sonra 1098 (1687) senesinde Cemâziyelevvel ayında vefât etmiştir. Mezarı Üsküdar Divitçizâde Tekkesi bitişiğinde ailesine ait türbededir. Allah Teâlâ Rahmetiyle Muamele Etsin, Mekanını Yüksek Kılsın. Âmin